25 Aralık 2025 Perşembe

Haberler Beylerbeyim - Fahişelik ve rahibelik kıskacıyla alakası olmayan pole

Bildiğiniz gibi pole bir sabah uyandığında kendini devcileyin bir linç nesnesi olarak buldu, güvendiği dağlara karlar yağdı, onu anlamadılar ya, o da ona yandı. 

Ota boka laflar hazırlayıp değirmenlere ahkam kesen bense havalara bakıp ıslık çalarak konunun kapanmasını bekledim. Bu yazı o ıslığın çünküsü.


Bu sene sahnelediğimiz Umwelt yeni materyalizmden ilhamla varlıkları tanımlarının dışında, bazı şeyleri yapabilen, bazı şeyleri yapamayan bedenler olarak görebilme üzerine hareket ve pole ile düşünmeye çalıştığımız bir projeydi.


Projeyi de içine alan ama pole’a çok daha geniş perspektiften bakan bir haber yayınlandı.


Haberi açıkçası full full okumadım çünkü “2013te bale mezunu olan Uraz”, “Özge pole’a başladığında sadece evinde ders veren bir Rus polcu vardı” gibi bir şeylere gözüm takıldı, Hemen perdeleri, panjurları kapatıp “Allah’ım inşallah kimse okumaz” diye dualar ettim. 


Dostlar, öncelikle size son kalan sağlam iki pleaser botumun üzerine yemin ederim ki ben bale mezunuyum demedim. Dans geçmişin var mı diye sorulunca ilkokulda bale yaptım demişimdir diye tahmin ediyorum. 2013’te zaten 30 yaşındaydım. Asıl panjur kapattıran kısmı, ben ilk o Rus hocaya ulaşmıştım ama bu sadece o vardı demek değil, Çengi ve Afrocubanos stüdyoları 2010lardan önce de varmış sanıyorum. Ben de zaten WOW’un öğrencisi ve bir süre sonra eğitmeni oldum. Gribim açılsın, spinim dursun ki hepinizin ismini andım. Ama prova sırasındaki koşturmada konuşuyorduk ve gazeteci hızlı hızlı not alıyordu. 


Bu konularda camiamız fazlaca hassaslaşabiliyor ve bunu da anlıyorum. Kendi hikayesine anlatıcısı olma hali bizler için özellikle önemli. 

Şimdi bu perspektiften olayın kalanına bakalım.

  1. Polcu ne yaşıyor, ne anlatıyor?

    Polcu çok bedensel bir deneyim yaşıyor, hareketle, uzamla, bedeniyle dolaysıza çok yakın bir ilişkiye giriyor. Sonra bunu dili döndüğünce anlatıyor. Dilinde hangi kelime varsa, verdiği röportajda deneyimi o kelimeye, kavrama yakınsıyor.

  2. Gazeteci ne yazıyor?

    Bu oluşa ve ifadeye bakan gazeteci bütün bunları orada en çok görmek istediği şeyin ışığında görüyor ve kendi hikayesini yazıyor. Gazetecinin aklında kalanlar ve gördüklerinin onda bıraktığı intiba belki de bedensel olarak yaşanandan daha parlak, daha iddialı ve daha provakatif bir haber yaratıyor.

  3. Linççi ne okuyor?

    Haberle ve sosyal medya paylaşımlarıyla karşı karşıya gelenler de bu içeriklere nötr bakamıyor. Polcunun imgesine karşı belli bir hazır bulunmuşlukla, bir önyargı ile yaklaşıyor, görsel ve yazılı malzemede polcunun oynadığını değil, gazetecinin yazdığını da değil, ellerinde olan argümanların en kolay karşı çıkacakları hikayeyi okuyorlar, bence - ya da ben onların öyle yaptığını düşünüp kendi hikayemi yazıyorum.  Bu da 4 olsun :)


Karşıt argümanlar polun seks işçilerinin estetiğini sömürdüğü ve bireysel güçlenmeyi merkeze alan bir üst sınıf hobisi olduğu etrafında döndü. Bunun polcular için yeni değil, aksine pole camiası içerisinde aşırı eski ve sürekli devinen, bence verimli de bir tartışma olmasının yanı sıra stüdyo polcusu-kulüp polcusu arasındaki ilişki yapılan indirgemenin çok ötesinde bir giriftlik taşıyor. Argümanlardaki sınıf tanımlamaları bana kalırsa sıkıntılı. Ama asıl problem bilgi eksikliği ve kristalleşmiş önyargılar diye düşünüyorum. O nedenle konuyu yeterince devrimci olup olmadığımızla değil, Miranda Fricker’ın epistemik adaletsizlik kavramıyla açmak istiyorum. 


Fricker bilginin ve gerçekliğin üretiminde eşit pay sahibi olamama halinin iki türünü ortaya koyuyor: tanık adaletsizliği ve yorumlayıcı adaletsizlik.


İkicisi, yani yorumlayıcı adaletsizlik, deneyimini anlatacak kavram setinden mahrum olmayı ifade ediyor. En çarpıcı örneğini cinsel istismar olarak veriyor: bundan yirmi sene önce mağdurlar maruz kaldıkları şiddeti tanımlayacak kelimelerden yoksundu. Yaşadıklarını yorumlayamıyor, üretilen gerçeğe bir aktör olarak katkıda bulunamıyorlardı.


Tanık adaletsizliği ise kimin sözünün değer taşıdığıyla ilişkili. Konuşan öznenin yetkinliğine ya da dürüstlüğüne yönelik önyargıların belirlediği bir adaletsizlik şekli. 


Bizim yaşadığımız linçte önümüze sittin senelik, çokça çalışılmış, hazır, kıvrak (ve üzgünüm ama biraz da sakallı bıyıklı) kavramlar serildi. Polcunun elinde ne vardı? İfadesini ve kendi tanımlarını bulmak için çabalayan, sokulduğu kalıpları zorlayan, gücünü ve varoluşunu ortaya koyarken yorumlayıcı adaletsizlikten mustarip olan beden ve hareket.

((Bu konu şimdi açamayacağım kadar uzun ama hareketin sadece kinetik bir nitelik değil, bir niyet de taşıdığını ve Braidottigillerin ifade ettiği üzere performatif bir konum olarak görülebileceğini de not düşeyim.))


Öte yandan bu tartışma peyda olduğunda -haberi ne olur kimse okumasın diye dualar eden ben gibi- çok sayıda polcu görünürlükten zarar görebileceğini hissetti. Güvencesizlik varoluşunu ortaya koymada, sözün sahibi olmada en büyük engellerden biri. İkinci olarak platformların engelleri var. Polcu profilleri artık üç Bolivyalıyla en yakın çemberin dışında kimseye görünmüyor, tanıklığını zaten algoritma bastırıyor - ama içinde bulunduğumuz koşullarda ben bundan şikayet edemeyeceğim. Güvencesizlik ve sansür, karşı karşıya kaldığımız camia/cemaat anlayışlarıyla, hangi platformda kimin sözünün dinlenmeye (anlamaya çalışmaya) layık görüldüğüyle şekillenen daha genel tanık adaletsizliğine katkıda bulunuyor. 

Polcu hikayesini anlatmada yetkin ve dürüst bulunuyor mu?

Ya da daha genel olarak artık kimse kimsenin sözünü yetkin ve dürüst buluyor mu… bunu da bir durup düşünmek lazım.


Son olarak ve aslolarak pole böyle yekpare homojen bir cephe değil. Hiçbir zaman da olmadı. Türkiye polu ben, sen, o, biz, siz, onlar. Bu çokluk ve çoğulluğu bir hikaye içine oturtmaya çalıştığımızda ona bir isim veriyor, bir tanım yapıyor, bir imgede (fahişelik ya da rahibelik miydi?) kristalleştiriyoruz.


Sonun sonu olarak belki pole’la dünya kurtulmaz ama şunu unutmamamız gerekir ki feminist / yeni materyalist dayanışma, diğerine karşı ihtimam taşıyan bir ilgi ve merakla alakalıdır, ve bu yol birbirini anlamaya çalışmaktan geçer, yabancı gördüğüne anlam biçmekten değil.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder