4 Eylül 2016 Pazar

POLECU TATİLİ: BUDAPEŞTE, BRATİSLAVA, BADEN

Ağustos başında Egemen'le bir hafta tatil yapalım dedik. Haritayı açmış nereye gitsek diye bakınırken hain planlar içimde şekillenmeye başladı.

Öncelikle size felsefe ve tıp doktoru Ukraynalı pole hocası Polina Syniachenko'yu anlatayım.

Daha önceden görmemiştim, ilk kez Hırvatistan'daki yarışmada izledim. Ve, aşık oldum! (Pole crush durumlarını taa 2 sene önce yazmıştım. Konuya uzak olanlar bir göz atabilir.) Yani bilmiyorum herkes için en şahane polecu değildir herhalde ama nasıl derler, tam benim tipim! Efsane pointler, uzaya uzanan splitler, dikey dans cesareti, yaratıcı geçişler, müzikalite... Bir de tabii sırt esnekliğiyle pek uğraşmaması, aşırı flip flüp kasmaması... Resmen 20 yıl önce dansa, 10 yıl önce pole'a başlasaymışım, biraz daha minyon ve güçlü olsaymışım, biraz daha dirayetli çalışsaymışım, acıya daha dayanıklı olsaymışım aynı ben. Paralel evrendeki ben. Çok benziyoruz. 

İşte, terk-i diyar ihtimali ortaya çıkınca hemen Polina ile ders ayarlama çalışmalarına giriştim. Budapeşte'den Bratislava'ya geçelim mi hayatım çok güzel bir şehirmiş, iki arkadaşım gitti. (Kimse gitmemişti, hiçbir fikri yoktu.) Aaaa aslında orada çok iyi bir hoca var, gitmişken belki ders alırım. (Belki? ders programı bile belliydi.) Yani iki ders falan alsam harika olur. (8 derslik rezervasyon yapmıştı.) 

Bavulu her türlü arnica, tiger balm, panaheat, magnezyumla doldurup yola çıktık.


Önce Budapeşte'ye gittik. Hemen zincirli köprünün Buda ayağının dibinde 150 yıllık bir binada kaldık. Tavanlar hiç abartmıyorum minimum 6 metreydi. Kelle koltukta hissiyle çalışan, hani şu iki yandan kapısı olanlardan, vintaj bir asansörü vardı. Daireler ortadaki geniş bir avluya bakıyordu.


Önce biraz kale muhitini dolaştık, Happy Cow'da bulduğum Edeny Vegan adında çok güzel bir vegan restoranında çok çirkin bir vegan burger yedik (neden tatlı burger, neden?! baklava mı bu, aşure mi bu?) Ardından Egemen beni (iki arada bir derede bulduğum) bir pole dersine bırakıp şehri keşfe çıktı.


Burası Pole Dance Fitness stüdyosuydu. Eğitmen 2013 IPSF Pole Sports masters şampiyonu Liza Szabo. Kafalar tam fitness kafası. 1,5 saat handspringten shouldermounta, shouldermounttan bir daha handspringe, ordan brass monkey'e, hop yere inmeden her şey soldan tarzı dövündük durduk. Salonda klima yoktu ve camlar karşıdaki kafeye nazır açıktı. Hemen "namusunuz namusumuzdur" diye camları kapamaya davrandım ama baktım ki dışarıda modernlik var, baktım ki dışarıda medeniyet var, döndüm geri. 





Akşam her disiplinli sporcu gibi bol bol bira içtim. Ruin pubları gezdim. 
Ertesi gün şaşkınlık verecek kadar dengeli ve üzmeyen ağrılarım vardı. Böylelikle bol bol şehri gezebildik.






Yolunuz Budapeşte'ye düşerse, içinde termal bir havuz, masal şatoları ve devasa bir park olan Szencheny Fürdö'yu, Musevi mahallesindeki pubları, Vegan City adındaki efsane ucuz restoranı görün derim. Bahşiş usulü katılabileceğiniz ücretsiz yürüyüş turları hem Buda, hem de Peşte tarafındaki önemli noktaları gezdirip şehrin tarihi hakkında bilgi veriyor. 

Üçüncü gün trenle Bratislava'ya geçtik. Bratislava 93 yılında Çeklerden ayrılan Slovakya'nın başkenti. Minik bir şehir, turizmi yaygınlaştırmak için türlü şirinlikler yapmışlar. Oldukça dindar ve sessiz. Merkezin göbeğinde bir apartmanda kaldık burada ve bayağı da sevdik. 

Ama beni, ayrılırken adeta saksısı değiştirilen çiçek gibi hissettiren asıl şey, Polina'nın stüdyosunda geçirdiğim mükemmel 8 saat oldu. 


Stüdyo merkeze 20 dakika yürüme mesafesinde bir iş merkezinin içinde 3 metre tavanlı, 5 pole'lu ince uzun gün ışığı alan bir mekan. Pole'lar 42 mm lupid pole. 

Dersleri planlarken bana handstand ve aerial shouldermount / handspring yaptırma canımı ye demiştim. Don't worry honey, demişti. Gönül rahatlığıyla gittim. 

Hemen HER komboda handstand, aeriel sm ve hs vardı! 

Naptın abla dedim. Ofcourse you maz prahtis honey dedi geçti. 

Mırın kırın, düşe kalka, azar yiye yiye, 5 dakika durmama, bir su içmeme izin verilmeden, kalp krizi geçirten kombolara "come on honey thiz iz basic" denerek 4 gün geçirdim burada. Nazımın geçmediği bir insan olması (ve 42'lik polelar) sayesinde koreografi içerisinde senkron menkron tek el amutlardan ayesha'lara geçip splitlere düşünce bebek gibi ağlayacak hale geldim. Yapabilince sevgi gördüm, yapamayınca ceza aldım falan. Bayağı stockholm sendromu, pavlov'un köpeği kafasına falan girdim.

Her dersin sonunda tüm komboları cümle içerisinde kullanıp dans ettik. 



Ayak parmağımda kemik zarı yırtıltı. Cildim sadece morarmadı, yer yer kanadı. Hip flexor'larım sinirlere bastı. Tutulmalardan bahsetmiyorum bile. 

Ama sabahın 8:00'indeki derslere tüm şehri koşarak, keyifle, heyecanla gittim. Bittiğinde, bir daha asla hiçbir kuvvet bana denettiremez dediğim şeyler de oldu, pole dağarcıma altın harflerle işlenen öğeler de. Her şeyin ötesinde akıcılık ve müzikalite açısından çok şey kazandığımı sanıyorum. Bir de hayvan gibi motivasyon depoladım!

Tabii günde 2 saat deve çöktüren pole'u yapınca normal şartlarda günün kalanını dinlenerek geçirmek akıllıca olabilir. Ama ilk defa geldiğin bir ülkede, üç saattir uydudan tencere tava reklamı izleyerek seni bekleyen kocanla tatil yapıyorsan, dersten sonra saatlerce yürümek, litrelerce bira içmek, müzeleri, sergileri ziyaret etmek daha cazip gelebilir. İşte aslında her cazip gelen şeyi de yapmamak lazım :)))

 4. günün dersinden sonra zavallı bedenimi dinlendirmek için kaplıcalar kenti Baden'e yola çıktık.


Viyana'ya yarım saat uzaklıkta, Habsburg hanedanının botanik bahçesi niteliğinde, Beethoven'ın 9. senfoniyi bestelediği Viyana ormanlarının kıyısında fevkaladenin fevkinde bir yerdi Baden.

Huzur ve oksijen doluydu.

Ama 3 gündük ziyaretin 2 günü hayvan gibi yağmur vardı ve bütün termaller, hamamlar da kapalıydı. Bir otelin içinde bulduğumuz şahane termal su olduğu iddia edilen minik bir spa merkezinde geçirdiğimiz 2 saat dışında, kalkamayan bacağımı, yaralı ayağımı sürükleye sürükleye saatlerce ormanlarda gezindik biz de.  


Egemen yarım saatimin boş geçmesine izin vermedi burada. Yoksa Viyana'ya geçip koşa koşa Cave'de exotic dersine girecektim. 

Aylardır Sevinç Amerika'da ve nereden baksan Mayıs'tan beri yarışma antrenmanları dolayısıyla ders yok. Acıkmışım resmen. Çünkü pole öğrenciliği kadar güzel bir şey yok bu dünyada. Ne mutlu ki asla bitmeyen ve hiçbir hududu olmayan bir okulun öğrencisiyim!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder