28 Ağustos 2021 Cumartesi

SİNDİRELLA MI OLACAĞIDIK?

Pole dünyası ekonomik ve duygusal özgürlüğe sahip, bağımsız ve güçlü kadınların dünyası. Aynı zamanda bir şekilde yalnızlaşan, ilişki sürdürmede zorlanan, çoğu zaman “ideal partner” olmaktan uzak kadınların da çoğunlukta olduğu bir dünya. Bu durumu çoğu zaman “bütün zamanımızı kadınlar matinesinde geçirdiğimiz için biriyle tanışmak zor oluyor” şeklinde esprili bir biçimde açıklıyoruz. Ama dostlarımızla sık sık yaptığımız sohbetler durumun farklı bir yüzünü ortaya çıkarıyor. Hatta ve hatta bazılarımızın miktar Sindirella kompleksiyle savaşmakta olduğumuzu, bazen de yenilip “kadınsılığımızı” korumak için başarıdan feragat edebildiğimizi anlıyorum. Çok katmanlı ve biraz tetikleyici ama açıklamaya çalışacağım. 

Colette Dowling’in 1982 yılında yayınladığı “Sindirella Kompleksi – Kadınların Gizli Bağımsızlık Korkusu” isimli kitabında, her işi layıkıyla yapabilmesine rağmen kurtarılmak için bir beyaz atlı prense ihtiyaç duyan Külkedisi hikayesinde olduğu gibi kadınların bir taraftan bağımsızlık mücadelesi verirken bir taraftan da bunun gerçek getirilerinden korktuğunu ve bağımlı olmaya, kurtarılmaya yönelik psikolojik bir ihtiyaç geliştirdiğini anlatıyor. Sosyal ve toplumsal (hatta bence ezeli ve ebedi varsayılan) atıflarla şekillenen maskülen ve feminen kişilik karakteristikleri, kız çocuklarının feminen, erkek çocuklarının da maskülen yetişkinler olacak şekilde yetiştiriliyor. Kadınlar, küçük yaşlardan beri aşırı korumacı ebeveynler tarafından korunmaya çalışılılıyor, kendilerini hep güvende hissedecekleri, alıcı, şefkatli, destekçi ve bağımlı bireyler olmayı öğreniyorlar. Bu özellikler bir kadın için makul ve makbul kabul ediliyor. 

Eğitimli ve kariyerli kadınlarda bile, hatta araştırmalara göre ağırlıklı olarak onlarda, potansiyellerinin gerisinde durmaya yönelik bir eğilim var. Bunun bir nedeni geleneksel ilişki biçimlerinde başarılı olma ve yalnız kalmama olsa da diğer bir nedeni bahsi geçen diskuru özümseyecek şekilde yetişmiş olmaları. Bağımlılığın getirdiği güvenlik ve rahatlığı çocuk bakma, ev işlerinden sorumlu olma, partnerine destek olma gibi pratikler meşrulaştırıyor. 

Yetenekli kadınların özyeterlilik konumuna geçmekten imtina etmesi “başarı korkusu” olarak tanımlanıyor. Kadınlar, güçlü erkeklerin zeki destekçileri olarak çalışmayı tercih ediyor. Hatta çalışmak zorunda olmayı “bir kadın olarak başarısız” olduklarının göstergesi kabul edebiliyorlar. Dehöy, brsss, hade len g.t gibi tepkiler vermeden önce yapabileceklerimizin gerçekten ne kadarını yaptığımızı, geri durduğumuz şeylerden gerçekten kapitalist/akademik çarklardan, kişisel aptal hırslardan sıyrılmak için mi uzaklaştığımızı yoksa acaba altında yatan minnoş bir “kadın olmaya dair dillendirilmeyecek fikir” olup olmadığını cesurca tartalım can dost. Açıkçası ben çok da emin olamıyorum. 

Pole evrenini biraz istisnai bir yere koymak gerekiyor tabii ki. Bir kere zaten en başta sevgiliyle kavga sebebi hobimiz/tutkumuzla bir bağyandan beklentilerin dışında bir yerde durmaya çalıştığımız açık. Gerçekten de geleneksel rollerin rehaveti yerine atını günbatımına süren seksi cowgirllerimiz çoğunlukta. Ben de kendimi onlardan biri bilirdim. Amma velakin, başarı korkusu ve beraberinde getirdiği bağımlılık durumunun bağımsızlığa en yakın, potansiyeli yüksek kadınlar da daha sık görüldüğü de yazılıyor. Gerçekten de pandemiyle birlikte hayatın çılgın ritminden yorulmuş bizlere ilaç gibi gelen ev-içi yaşam olasılıklarındaki artış ile tırım tırım külkediliğine doğru sürüklendiğimi fark ediyorum. 

Ben de yumurtadan çıkmadım can dost. Ben de “tam kadınlara göre meslek”lerin, “aile içindeki roller”in, “evin direği”nin falan konuşulduğu ortamlarda büyüdüm. Günün sonunda kendimi “o kadar kastırmasam da olur yeaaa” derken, evle, alışverişle falan daha çok ilgileneyim de ayıp olmasın diye düşünürken buluyorum. Ev içine sıkıştırılmış hayat insanı hayatın keşmekeşinden, derdinden uzak ama rutin ve kendine kapanık bir döngüye sokuyor. Dowling’in örnekleri gibi çalışma hayatından kopmuş değilim ama kendimi gerçekleştirme serüvenini salmış, cam ayakkabıyla, kabak arabayla vakit geçiriyorum. Bir de bunu kendi kendime yapıyorum. Bir düşün bakalım sen de sindirellalaştırabildiklerimizden misin?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder