Bunu yazmam belki tuhaf gelebilir, sonuçta teknik olarak işim bu. Polecunun içinden dans etmek gelmeyecek de curling mi gelecek?
Diğer taraftan öğrencilerimin ve can dostlarımın bildiğini blogu yeni okuyanlardan saklayacak değilim: iki sene önce düştüğüm depresyon kuyusunda içimdeki bütün coşku sönmüş, sevdiğim, ilgi duyduğum ne varsa kurumuş, hayatım rüzgârda çalıların yuvarlandığı çizgi film çöllerine dönmüştü. Oluyor böyle şeyler. Sonra geçiyor böyle şeyler. Ben de layer layer feraha çıktım. Bir kahkaha patlatarak.
Dünya kucaklayıcı ve besleyici olduğu kadar -tamam belki bundan biraz daha fazla- vahşi, saldırgan, düşmanca bir yer. Ortadoğu zaten tam bir bataklık. Sokak hayvanlarının toplatılıp öldürülmesi, doğal afetlere karşı hazırlıksızlık, ekonomik krizler ve her yanı saran savaşlar, bütün bunların yanında üzerinde düşünmeye sıra bile gelmeyen kişisel apokalipsler… Böyle bir dünyada doğal tepkimiz ağır bir ciddiyet ve karamsarlık oluyor haliyle. Peki bunun yerine neşe ve oyunbazlığı koymayı seçebilir miyiz?
Nietzsche Mietzsche okuduğum için seçebiliriz gibi geliyor. Bu Dionysosçu kafaya göre yaşamdaki her deneyimi, özellikle zor ve acı verici olanları kabul edip onları neşeyle karşılamak dünyada olmanın en yüksek ve özgür biçimi.
Dünyanın tüm trajedisini görmek ve buna rağmen kaderini severek kahkaha atmak.
Kahkaha diyor aman dikkat saftirikçe sırıtma değil. Biz mutluluk, memnuniyet ve neşe arasındaki farkları pek bilmiyoruz. Neşeli olmak için halimizden memnun olmamız, dünyaya at gözlükleriyle bakmamız gerekmiyor. Belki de duyarsızlık yaftasından korktuğumuz için neşeye alan açamıyoruz. Halbuki hayatı bu türlü bir kabul etmede boyun eğme yok, meydan okuma var. Biteviye şikayetlerle, sonsuz bir yas haliyle kendini paralize etmek, kendi bokunda eşelenip durmak yerine özgürlüğü ve yaratıcılığı korumaya yönelik bir iddia var. Dünyanın ağırlığını hafifletmenin ve varoluşun anlamsızlığına karşı direnişin bir aracı neşe. Bir şeyler değişebilecekse de sanırım ancak böyle değişir.
İşte –başından beri ama sanırım özellikle bu ara- dans etmek benim neşenin kuyruğundan tutabilmemi sağlıyor. Dilin, sistemin, baskının erişemediği temsil edilemeyen ama bedenimde, tenimde, nefesimde olan bir şeylerle ilişki kurmamı sağlıyor. Yaşadığımı, gücümün olduğunu, burada olduğumu hissedebiliyorum. Ellerimin olduğunu ve ellerimden bir şeyler gelebileceğini duyuyorum. Kaosun yaratıcı enerjiye dönebileceğini hissediyorum. Hele birlikte dans ediliyorsa bu güç büyüyor da büyüyor.
Gerçekten berbat bir dünyadayız. Auschwitz'den sonra yazılabilecek şiir ve edilebilecek dansı tartışmaya devam edelim. Hayatta kalmak ve hayatı değiştirebilmek için de bir dansçının hafifliği ve zarafetiyle dünya denen mayın tarlasının üzerinde sıçrayalım (inişte de plie yapalım ki dizlere zarar gelmesin).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder