Bugün Dünya Dans Günü. Merkezi ve yerel yönetimlerin sunduğu devasa imkanlar sayesinde tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de büyük bir coşku ile kutlanıyor. Sokaklar, meydanlar, kamu binaları, okullar, mokullar, vatan sathı dev bir dans pistine dönüştürülmüş durumda.
Beden nasıl direnir?
Dans nasıl yeni oluş biçimleri yaratabilir? Nasıl yeni dünyaların eşiğine taşınabilir?
Bununla beraber, bu yüzden ve bu sayede beden aynı zamanda ilk ve doğrudan direniş alanı. Dans eden bir beden de sadece estetik bir gösteri değil, kendi kendisini yeniden yazan, normları yerinden eden bir metin.
“Amma da abarttın! Yarım hava oynamak
devrimci mi?” deme can dost. Oku hele, ikna ederim gibi geliyor.
Sabitleyemediklerimizden misiniz?
Sistem dediğimiz şeyler (yasa, dil ve kültür, logos ve mitos ve algoritma) kimlikleri tanımlayıp, sınırlandırmaya, sabitlemeye uğraşadursun; beden, hiçbir zaman, tam anlamıyla sabit kalmıyor, her zaman çelişkiler barındırıyor. Her poz, her form içinde sürekli bir oluş zemini, değişim potansiyeli, olasılıklar yumağı halinde mikro hareketler ve titreşimler var.
İçi seni, dışı beni
Dış dünyadan gelen normlara, beklentilere göre biçimlenmeye zorlanırken kendi arzularını, ihtiyaçlarını da barındırıyor. İç (hisler, arzular, düşünceler) ile dış (görünüş, hareket) arasında bir sınır gibi. Ama bu sınır geçirgen; iç, dışa sızıyor; dış, içi etkiliyor. Bedenin bu içkin arzuları dışsal iktidar mekanizmalarını altüst edebilme potansiyeli taşıyor.
Yaralanabilirlik
Beden, yalnızca gücün değil, yaralanabilirliğin de mekânı. Bir pole’a tırmanabilir, bir ağırlığı kaldırabilir; ama aynı zamanda düşebilir, incinebilir, yorulabilir. Ve tam da bu yaralanabilirlik, bizi birbirimize açar. Çünkü kırılgan olan, yalnızca savunmasız değil, ilişkiye açık olandır. Dans eden bedenler, yalnızca kendi kuvvetlerini değil, birbirlerinin titreşimlerine verdikleri yanıtları da taşır. Yaralanabilirliğimizi kabul etmek, sabitlenmiş, izole kimliklerin sınırlarını aşarak birlikte var olmanın başka biçimlerine kapı aralar.
Bedenlerimiz sistemlerin kodlarını taşırken, aynı zamanda o kodları bozuyor, titreşimler ve mikro hareketlerle yeniden yazıyor. Dans, işte bu mikro başkaldırıların, bu oluş ve ilişki ağlarının kutlanması.
Bugün Dünya Dans Günü.
Belki uzun hava oynamakla devrim olmaz ama insan uzun hava oynamakla devrimci bir beden olabilir.
Biz dansı yalnızca bedenlerimizi hareket ettirmek için değil, görsel bir şölen sunmak, tricklerimizle seyircinin aklını almak için değil, kategorilere hapsolmayı reddetmek, yaralanabilirliğimizi görünür kılmak ve birlikte yeni ihtimaller yaratmak için seçiyoruz.
Çünkü sabitleyemediklerinizdeniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder