Bu aralar varımız yoğumuz koreografi. Malum, müsameremize bir ay kaldı. Tüm eğitmenler haldır haldır sınıflarına koreografi yapmakla meşgul. Bu dönem çılgınca gelişen Beginner3 sınıfımın yanı sıra bir de yepyeni Pole Basics sınıfım var gösteriye çıkacak. Bir de, başarabilirsem Memory Remains ile bir solo yapmak istiyorum.
Velhasıl kelam, bir tıkanıp bir açılan koreografi'ing sürecimde araştırmacı gazeteciğilimi konuşturup "alem nasıl yapıyor la?" diye bakınmaya başladım. Evet, bir kez daha işin erbabına ulaştım.
Taa Ocak ayında paylaştığım The Last Goodbye isimli işi hatırlar mısınız? Tanıdığım pek çok kişinin en favori ilk üç pole videosu arasında saydığı bu işin koreografı oyuncu, dansçı ve yönetmen Isıs Masoud ile konuştuk. Buyrun bakın, kimmiş, neler yapmış, nasıl yapmış?
Ama önce bir kez daha The Last Goodbye'ı izleyelim de konuya ısınalım :)
Yaratıcı birinin en sık karşılaştığı soruyla başlayalım: sana ne ilham verir?
Çok farklı yerlerde arıyorum ilham perisini. Bazen bir şarkı, bir film ya da metrodaki yüzünden hayat hikayesi okunan o yaşlı kadın... İşlerimde hikaye anlatmayı seviyorum. Bazen, The Last Goodbye'daki gibi, oldukça doğrudan bir anlatımım oluyor. Ama seyircinin kendi deneyimini ve hislerini yansıtabileceği daha soyut çalışmalar da yapıyorum. Örneğin, Around You, daha çok bir duygu ve performansçıların fiziksel olarak birbirlerine destek vermesi hakkında.
(Hadi google'lamayın, o da burada :) )
İlhamı buldun, hikayen de var; bundan sonra nasıl işliyor yaratıcı sürecin? Yani ortaya bir koreografi çıkarma yöntemin nedir?
Yaratım süreci her işimde değişiyor, çünkü bir sanatçı olarak sürekli kendimi geliştirmek istiyorum. Ayrıca mecraya göre de -sahne ya da film- değişiyor. Dansçıların da bu süreçte aktif olmasını ve koreografiye kendilerinden özgün bir şeyler katmalarını istiyorum. Ne kadar kişiselleştirirlerse eserin değeri o kadar artıyor.
Sahne için pole koreografisi yaparken, genellikle bir şarkı seçerim, bu şarkı için bir hikaye yazarım. Ardından gösterinin harikasını çıkarır, müziğin hangi kısımlarının dönüşler, floorwork, statik ya da hikaye anlatımı kısımları için uygun olduğunu belirletim. Her eser için hikayeyi taşıyacak imza niteliğinde hareketler ve stiller yaratmayı ve böylelikle niyetimi mümkün olduğunca açık etmeyi seviyorum.
Peki, koreografinin ne kadarını önden planlıyorsun, ne kadarını dansçıların doğaçlaması/katkısı için bırakıyorsun?
Salona pek de boş ellerle girmem. Bir işe soyunduğumda elimde bir şeyler olur: bir şarkı, bir kavram, bir hikaye, belirli bir hareket parçası... Ne var ki, provalar sürecinde bunların çoğu değişebilir ya da tamamen çıkabilir. İlk önerilerim bir zıplama noktası yaratıyor sadece ve asla bu ilk fikirlere körü körüne bağlı kalmıyorum. Eğer dansçılar bu taslaklarla bağlantı kuramadılarsa, tutucu davranmak eserin aleyhine oluyor.
Bu aslında çok organik bir süreç: benimle dansçılar arasında: iletişim ve beyin fırtınası. Ben dinlerim, filtrelerim ve işe rehberlik yaparım. Son görüntüden ben sorumluyum ama her koreografim o dansçılara özgün, başka biriyle yapılsaydı tamamen farklı da olabilirdi.
Dans, oyunculuk, video art gibi pek çok alanda çalışan çok yönlü bir sanatçısın. Bir pole koreografisi yaparken bütün bu alanlardan nasıl besleniyorsun? Nasıl bir araya geliyor?
Bu çok güzel bir soru! Çalıştığım her mecra beni diğer mecralarda daha iyi olmamı sağlıyor. Hikaye anlatmayı Miami Üniversitesi'nde oyunculuk eğitimi alırken öğrendim ve hızla koreografi stilime bunu entegre ettim. Bir dansçı olarak büyüdüm. Hep hareket ve teknik ön plandaydı. O nedenle bu önemli bir değişim oldu.
Öte yandan, bir oyuncu olarak da danstan çok yardım aldım. Çünkü karakterleri ve hikayeyi bedenimden yaratıyorum. Eğer şiddet gören bir kadını canlandırıyorsam yürüyüşüm, duruşum, göz kontağım ve jestlerim bir dedektiften ya da iş kadınından çok farklı. Bir dansçı olarak edindiğim beden farkındalığı paha biçilemez.
Bir film yönetmeni olarak, organizasyon yeteneği ve performansçıları güçlendirip en iyiyi ortaya çıkarmalarını sağlayacak iletişim becerisi edindim. Ama biliyorum ki, kendim de başında bir performansçı olmasaydım bu yeteneğimi hiç geliştiremeyebilirdim.
Her şey birbiriyle ilişkili ve bu işte tek yönlülüğe yer yok. Hepsini seviyorum ve muhtemelen tek bir şeyle ilgilenseydim çok sıkılırdım. Kendinizi ifade etmek için sadece bir alanınız varsa bir insan ve sanatçı olarak tatminkar hissetmek oldukça zor.
Video için mi koreografi yapmayı tercih edersin, yoksa sahne mi?
Büyürken sahne ve tiyatro her zaman benim asıl mecramdı. NYC'de yaşarken Broadway dışı işler yaratma, Broadway koreograflarını asiste etme ve dünyanın en prestijli tiyato festivallerinden olan Edinburg Fringe Festivali'nde ödül alma ayrıcalığını yakaladım. 23 yaşında ilk oyunum At The Dinner'ı Danny Wallace ile birlikte yazdım ve yönettim. Bu benim için bir dönüm noktasıydı. Çünkü bu zamana kadar halen en yaratıcı işlerim arasında bulsam da, kendi gösterimizi videoya çekmemize izin vermeyen mantıksız, manipülatif, hiç profesyonel olmayan bir prodüktörle çalışıyorduk. İş bitince bize dandik bir VHS kaset verdi. Paramızı da vermedi. (Yuh!)
Fark ettim ki, o kadar emekten sonra işten geriye özgeçmişte bir satır, hoş bir anı ve deneyim dışında bir şey kalmadı.
Tiyatro işi böyle; orada değilsen senin için gerçekleşmiyor. Seyirci ve performansçı arasında güzel bir bağ. Ama ben daha fazla insana ulaşmak istiyorum! Dolayısıyla internete yöneldim. 2007'de ben ve üç arkadaşımın New York metrosunda pole yaptığımız The Pole-ite Girls Go Underground projesiyle 10.000 dolar kazandım. Kısa süre sonra video viralleşti; NY Daily, CNN, Fox, Inside Edition gibi pek çok yerde haber oldu. Şu an 5 milyonun üzerinde izlenmiş ve hala her gün pek çok kişi tarafından izleniyor. Broadway'de asla o kadar insana ulaşamazdım!
The Last Goodbye bir sahne eseri olsaydı, nasıl değişirdi?
Bambaşka olurdu. Bu işi film gibi sahne sahne çektik, sonra post prodüksiyonda birleştirdik. Hatta baştaki şarkı bile farklıydı. Editlerken şarkının hikayeyi yeterince taşımadığını fark ettim ve değiştirdim.
Kamera için üretirken aynı pole'u hem statik, hem spinning kullanabilirsin; öyle yaptık. Sahnede olsa farklı pole'lara geçilmesi gerekecekti.
Ayrıca, The Last Goodbye ile ilgili en sevdiğim şeylerden biri sinematografik yanı: kamera açıları, yavaş çekim sahneler, yakın çekimler... Bütün bunlar hikayeye çok şey kattı.
Bir de tabii, işin teknik yanı var. Video için iş hazırlarken dansçıların grip'ini kaybetmesi, yorulması falan sorun değil. Baştan çekeriz, pole'ları siler, arada bir şeyler atıştırır dinleniriz. Böylelikle daha üst bir teknik seviyede koreografi hazırlama şansım oluyor.
Bütün bunların arasında pole nerede duruyor? Bir janra mı, mecra mı, aksesuar mı?
Bu da çok iyi bir tartışma konusu. Herkes için farklı bir anlamı var ve güzelliği de bu! Pole dünyası büyüyor ve çok güzel şekillerde değişiyor. Benim için pole dans, sanati sirk, kontorsiyon, jimnastik, spor, fitness ve hikaye anlatımının kesişim noktası. Pole'un bir sanat formu olarak büyümesini ve reklam filmlerinden Broadway gösterilerine, filmlere kadar görünür olmasını arzu ediyorum. Ama aynı zamanda sirk ve burlesque dünyasında da yerini korumalı ve bir gün Olimpiyatlarda da temsil edilebilmeli. Direk dansının çeşitliliğini seviyorum, içinde herkes için bir şey var!
Daha az deneyimli pole'culara yaratıcı koreografiler üretebilmeleri için ne önerirsin?
Az önce bahsettiklerimin yanı sıra, bence bir pole dansçı için dans bir ifade biçimi olmalı. Kendinize karşı dürüst olun. Size yakışmıyorsa, iyi hissetmiyorsanız, ya da kim olduğunuzun dürüst bir dışavurumu gibi gelmiyorsa, o çok popüler yeni hareketi kullanmanıza gerek yok!
Aynı şekilde, yeni öğrendiğiniz bir hareketi de çok rahat yapana kadar koreografiye eklemeyin. Stres, farklı direkler, seyahet heyecanı ve daha bir çok şey zaten yolunuza çıkacak. Siz elinizden geldiği kadar en iyisini yapabileceğiniz ve %100 rahat edebileceğiniz bir iş çıkarmaya odaklanın.
Kendin için mi koreografi yapmayı seviyorsun, yoksa başka bedenler için mi?
Bir koreograf olarak diğer performansçılar için yaratmayı seviyorum. Marlo Fisken ve Rebecca Star gibi üst düzey atletlerle çalışırken hiç sınırım yok ve hayal gücümü tamamen kullanabiliyorum. Bayağı bayağı Rebecca'ya dönüp "Bileğinden sarksan, bütün sahneti ellerin üzerinde geçsen, 5 dakika öylece durup tek elini kaldırıp göğüs taklası ile bitirsen olur mu? Sonra da bir taklayla outside leg hange geçersin?" diyorum. O da basitçe "dur bir deneyeyim" diyor. Sonuç %95 olumlu!
Ayrıca, bir eserin hem içinde, hem de dışında olmak oldukça zorlu. Performansçılardan biri değilsem eserle ilgili daha berrak bir görüşüm oluyor ve kendi fiziksel sınırlarım dahilinde yaratmak zorunda kalmıyorum.
Bunu demişken, aslında performansı çok seviyorum! Bu ihtiyacımı oyuncu olarak gideriyorum. Medium Justice ismiyle gösterime girecek bir filmde oynuyorum, ayrıca 2015 Cadılar Bayramı'nda vizyona giredek The Laughing Mask filmi için de oyunculuk ve koreograflık yaptım.
Magazinsel bir soru; şimdiye kadar en çok hangi pole dansçıyla çalışmaktan keyif aldın?
Çok sayıda muhteşem dansçıyla çalıştım: Marlo Fisken, Sergia Louise Anderson, Shaina Cruea, Mary Kolacinski, Rebecca Star, Allison Sipes, Cali DeArmas, Katie Cooper, Jane Allen, Nicole Landkas... Hepsi de sürece özgün katkılarda bulundu ve her birinden bir şeyler öğrendim. En çok çalıştığım kişi Derick Pierson'dur. Onunla çalışma şeklimiz basit, kolay ve akıcı. Sanki birbirimizin cümlelerini tamamlıyoruz ve hep aynı sayfadayız. Yarışma kazanan koreografilerinden biri hariç hepsini ben yaptım. Koreografilerime çok özel bir şekilde hayat veriyor. İlk kez birlikte çalıştığımızda her hareketi incele eleyip sık dokuyarak bir kaç ay boyunca uğraşmıştık. Şimdi bir kaç saat yetiyor! Derick ödevini yapar, antrenmanını yapar ve eseri sahneye en iyi şekilde taşıyacağına dair ona her zaman güvenebilirim.
Gelecekte çalışmak istediğin başka bir pole'cu var mı?
Birlikte çalışmak istediğim dansçıların listesi oldukça uzun. İlk aklıma gelenler Michelle Stanek, Crystal Belcher, Natasha Wang, Justine McLucas, Allison Wardwell, Pink Puma ve Evgeny Greshilov. Ayrıca 10 yıldır koreografi süreçlerimde sürekli yer alan Eliana Girard ile tekrar çalışmak isterim. 2015 için tekrar Marlo Fisken ve Kyle Deschamps ile bir araya gelmeyi ve The Last Goodbye'ın devamı niteliğinde bir çalışma yapmayı umuyorum. Hiç birimiz bu işin gerçek anlamda bir "elveda" olmasını istemiyoruz; tam tersi benim ve bir sanat formu olarak pole dance için güzel bir başlangıç. Bu iki yıldız performansçının çok yoğun olduğunu ve kendilerine yönelik çok fazla talep olduğunu biliyorum ama bir koreograf olarak her zaman hayal kurabilirim.
Velhasıl kelam, bir tıkanıp bir açılan koreografi'ing sürecimde araştırmacı gazeteciğilimi konuşturup "alem nasıl yapıyor la?" diye bakınmaya başladım. Evet, bir kez daha işin erbabına ulaştım.
Taa Ocak ayında paylaştığım The Last Goodbye isimli işi hatırlar mısınız? Tanıdığım pek çok kişinin en favori ilk üç pole videosu arasında saydığı bu işin koreografı oyuncu, dansçı ve yönetmen Isıs Masoud ile konuştuk. Buyrun bakın, kimmiş, neler yapmış, nasıl yapmış?
Ama önce bir kez daha The Last Goodbye'ı izleyelim de konuya ısınalım :)
The Last Goodbye: Tutkulu, dengesiz bir ilişkinin, çağdaş pole ile anlatılan kaçınılmaz sonu...
(2013 Webby ödüllü)
Yaratıcı birinin en sık karşılaştığı soruyla başlayalım: sana ne ilham verir?
Çok farklı yerlerde arıyorum ilham perisini. Bazen bir şarkı, bir film ya da metrodaki yüzünden hayat hikayesi okunan o yaşlı kadın... İşlerimde hikaye anlatmayı seviyorum. Bazen, The Last Goodbye'daki gibi, oldukça doğrudan bir anlatımım oluyor. Ama seyircinin kendi deneyimini ve hislerini yansıtabileceği daha soyut çalışmalar da yapıyorum. Örneğin, Around You, daha çok bir duygu ve performansçıların fiziksel olarak birbirlerine destek vermesi hakkında.
(Hadi google'lamayın, o da burada :) )
Around You: Arkadaşlık, ekip çalışması ve etrafındaki insanlar tarafından desteklenmenin sihri gibi dünyanın güzelliklerine yönelik bir kutlama. Müzik Awesome New Republic adında yerel bir Miami grubuna ait.
İlhamı buldun, hikayen de var; bundan sonra nasıl işliyor yaratıcı sürecin? Yani ortaya bir koreografi çıkarma yöntemin nedir?
Yaratım süreci her işimde değişiyor, çünkü bir sanatçı olarak sürekli kendimi geliştirmek istiyorum. Ayrıca mecraya göre de -sahne ya da film- değişiyor. Dansçıların da bu süreçte aktif olmasını ve koreografiye kendilerinden özgün bir şeyler katmalarını istiyorum. Ne kadar kişiselleştirirlerse eserin değeri o kadar artıyor.
Sahne için pole koreografisi yaparken, genellikle bir şarkı seçerim, bu şarkı için bir hikaye yazarım. Ardından gösterinin harikasını çıkarır, müziğin hangi kısımlarının dönüşler, floorwork, statik ya da hikaye anlatımı kısımları için uygun olduğunu belirletim. Her eser için hikayeyi taşıyacak imza niteliğinde hareketler ve stiller yaratmayı ve böylelikle niyetimi mümkün olduğunca açık etmeyi seviyorum.
Peki, koreografinin ne kadarını önden planlıyorsun, ne kadarını dansçıların doğaçlaması/katkısı için bırakıyorsun?
Salona pek de boş ellerle girmem. Bir işe soyunduğumda elimde bir şeyler olur: bir şarkı, bir kavram, bir hikaye, belirli bir hareket parçası... Ne var ki, provalar sürecinde bunların çoğu değişebilir ya da tamamen çıkabilir. İlk önerilerim bir zıplama noktası yaratıyor sadece ve asla bu ilk fikirlere körü körüne bağlı kalmıyorum. Eğer dansçılar bu taslaklarla bağlantı kuramadılarsa, tutucu davranmak eserin aleyhine oluyor.
Bu aslında çok organik bir süreç: benimle dansçılar arasında: iletişim ve beyin fırtınası. Ben dinlerim, filtrelerim ve işe rehberlik yaparım. Son görüntüden ben sorumluyum ama her koreografim o dansçılara özgün, başka biriyle yapılsaydı tamamen farklı da olabilirdi.
Dans, oyunculuk, video art gibi pek çok alanda çalışan çok yönlü bir sanatçısın. Bir pole koreografisi yaparken bütün bu alanlardan nasıl besleniyorsun? Nasıl bir araya geliyor?
Bu çok güzel bir soru! Çalıştığım her mecra beni diğer mecralarda daha iyi olmamı sağlıyor. Hikaye anlatmayı Miami Üniversitesi'nde oyunculuk eğitimi alırken öğrendim ve hızla koreografi stilime bunu entegre ettim. Bir dansçı olarak büyüdüm. Hep hareket ve teknik ön plandaydı. O nedenle bu önemli bir değişim oldu.
Öte yandan, bir oyuncu olarak da danstan çok yardım aldım. Çünkü karakterleri ve hikayeyi bedenimden yaratıyorum. Eğer şiddet gören bir kadını canlandırıyorsam yürüyüşüm, duruşum, göz kontağım ve jestlerim bir dedektiften ya da iş kadınından çok farklı. Bir dansçı olarak edindiğim beden farkındalığı paha biçilemez.
Bir film yönetmeni olarak, organizasyon yeteneği ve performansçıları güçlendirip en iyiyi ortaya çıkarmalarını sağlayacak iletişim becerisi edindim. Ama biliyorum ki, kendim de başında bir performansçı olmasaydım bu yeteneğimi hiç geliştiremeyebilirdim.
Her şey birbiriyle ilişkili ve bu işte tek yönlülüğe yer yok. Hepsini seviyorum ve muhtemelen tek bir şeyle ilgilenseydim çok sıkılırdım. Kendinizi ifade etmek için sadece bir alanınız varsa bir insan ve sanatçı olarak tatminkar hissetmek oldukça zor.
Video için mi koreografi yapmayı tercih edersin, yoksa sahne mi?
Büyürken sahne ve tiyatro her zaman benim asıl mecramdı. NYC'de yaşarken Broadway dışı işler yaratma, Broadway koreograflarını asiste etme ve dünyanın en prestijli tiyato festivallerinden olan Edinburg Fringe Festivali'nde ödül alma ayrıcalığını yakaladım. 23 yaşında ilk oyunum At The Dinner'ı Danny Wallace ile birlikte yazdım ve yönettim. Bu benim için bir dönüm noktasıydı. Çünkü bu zamana kadar halen en yaratıcı işlerim arasında bulsam da, kendi gösterimizi videoya çekmemize izin vermeyen mantıksız, manipülatif, hiç profesyonel olmayan bir prodüktörle çalışıyorduk. İş bitince bize dandik bir VHS kaset verdi. Paramızı da vermedi. (Yuh!)
Fark ettim ki, o kadar emekten sonra işten geriye özgeçmişte bir satır, hoş bir anı ve deneyim dışında bir şey kalmadı.
Tiyatro işi böyle; orada değilsen senin için gerçekleşmiyor. Seyirci ve performansçı arasında güzel bir bağ. Ama ben daha fazla insana ulaşmak istiyorum! Dolayısıyla internete yöneldim. 2007'de ben ve üç arkadaşımın New York metrosunda pole yaptığımız The Pole-ite Girls Go Underground projesiyle 10.000 dolar kazandım. Kısa süre sonra video viralleşti; NY Daily, CNN, Fox, Inside Edition gibi pek çok yerde haber oldu. Şu an 5 milyonun üzerinde izlenmiş ve hala her gün pek çok kişi tarafından izleniyor. Broadway'de asla o kadar insana ulaşamazdım!
The Last Goodbye bir sahne eseri olsaydı, nasıl değişirdi?
Bambaşka olurdu. Bu işi film gibi sahne sahne çektik, sonra post prodüksiyonda birleştirdik. Hatta baştaki şarkı bile farklıydı. Editlerken şarkının hikayeyi yeterince taşımadığını fark ettim ve değiştirdim.
Kamera için üretirken aynı pole'u hem statik, hem spinning kullanabilirsin; öyle yaptık. Sahnede olsa farklı pole'lara geçilmesi gerekecekti.
Ayrıca, The Last Goodbye ile ilgili en sevdiğim şeylerden biri sinematografik yanı: kamera açıları, yavaş çekim sahneler, yakın çekimler... Bütün bunlar hikayeye çok şey kattı.
Bir de tabii, işin teknik yanı var. Video için iş hazırlarken dansçıların grip'ini kaybetmesi, yorulması falan sorun değil. Baştan çekeriz, pole'ları siler, arada bir şeyler atıştırır dinleniriz. Böylelikle daha üst bir teknik seviyede koreografi hazırlama şansım oluyor.
Reverse Goodbye: Webby Ödüllü The Last Goodbye filminin yeniden düzenlenmesi, "geriye dönüp her şeyi baştan yapsan neyi değiştirebilirdin, farklı bir hikaye yazabilir miydin?"
Bütün bunların arasında pole nerede duruyor? Bir janra mı, mecra mı, aksesuar mı?
Bu da çok iyi bir tartışma konusu. Herkes için farklı bir anlamı var ve güzelliği de bu! Pole dünyası büyüyor ve çok güzel şekillerde değişiyor. Benim için pole dans, sanati sirk, kontorsiyon, jimnastik, spor, fitness ve hikaye anlatımının kesişim noktası. Pole'un bir sanat formu olarak büyümesini ve reklam filmlerinden Broadway gösterilerine, filmlere kadar görünür olmasını arzu ediyorum. Ama aynı zamanda sirk ve burlesque dünyasında da yerini korumalı ve bir gün Olimpiyatlarda da temsil edilebilmeli. Direk dansının çeşitliliğini seviyorum, içinde herkes için bir şey var!
Daha az deneyimli pole'culara yaratıcı koreografiler üretebilmeleri için ne önerirsin?
Az önce bahsettiklerimin yanı sıra, bence bir pole dansçı için dans bir ifade biçimi olmalı. Kendinize karşı dürüst olun. Size yakışmıyorsa, iyi hissetmiyorsanız, ya da kim olduğunuzun dürüst bir dışavurumu gibi gelmiyorsa, o çok popüler yeni hareketi kullanmanıza gerek yok!
Aynı şekilde, yeni öğrendiğiniz bir hareketi de çok rahat yapana kadar koreografiye eklemeyin. Stres, farklı direkler, seyahet heyecanı ve daha bir çok şey zaten yolunuza çıkacak. Siz elinizden geldiği kadar en iyisini yapabileceğiniz ve %100 rahat edebileceğiniz bir iş çıkarmaya odaklanın.
Kendin için mi koreografi yapmayı seviyorsun, yoksa başka bedenler için mi?
Bir koreograf olarak diğer performansçılar için yaratmayı seviyorum. Marlo Fisken ve Rebecca Star gibi üst düzey atletlerle çalışırken hiç sınırım yok ve hayal gücümü tamamen kullanabiliyorum. Bayağı bayağı Rebecca'ya dönüp "Bileğinden sarksan, bütün sahneti ellerin üzerinde geçsen, 5 dakika öylece durup tek elini kaldırıp göğüs taklası ile bitirsen olur mu? Sonra da bir taklayla outside leg hange geçersin?" diyorum. O da basitçe "dur bir deneyeyim" diyor. Sonuç %95 olumlu!
Strike. Balance.: Hayatta ve ilişkilerde denge yaratmanın sevinci ve zorluklarını anlatan iki sevgilinin çağdaş pole ve aerial sahnesi
Bunu demişken, aslında performansı çok seviyorum! Bu ihtiyacımı oyuncu olarak gideriyorum. Medium Justice ismiyle gösterime girecek bir filmde oynuyorum, ayrıca 2015 Cadılar Bayramı'nda vizyona giredek The Laughing Mask filmi için de oyunculuk ve koreograflık yaptım.
Magazinsel bir soru; şimdiye kadar en çok hangi pole dansçıyla çalışmaktan keyif aldın?
Çok sayıda muhteşem dansçıyla çalıştım: Marlo Fisken, Sergia Louise Anderson, Shaina Cruea, Mary Kolacinski, Rebecca Star, Allison Sipes, Cali DeArmas, Katie Cooper, Jane Allen, Nicole Landkas... Hepsi de sürece özgün katkılarda bulundu ve her birinden bir şeyler öğrendim. En çok çalıştığım kişi Derick Pierson'dur. Onunla çalışma şeklimiz basit, kolay ve akıcı. Sanki birbirimizin cümlelerini tamamlıyoruz ve hep aynı sayfadayız. Yarışma kazanan koreografilerinden biri hariç hepsini ben yaptım. Koreografilerime çok özel bir şekilde hayat veriyor. İlk kez birlikte çalıştığımızda her hareketi incele eleyip sık dokuyarak bir kaç ay boyunca uğraşmıştık. Şimdi bir kaç saat yetiyor! Derick ödevini yapar, antrenmanını yapar ve eseri sahneye en iyi şekilde taşıyacağına dair ona her zaman güvenebilirim.
Gelecekte çalışmak istediğin başka bir pole'cu var mı?
Birlikte çalışmak istediğim dansçıların listesi oldukça uzun. İlk aklıma gelenler Michelle Stanek, Crystal Belcher, Natasha Wang, Justine McLucas, Allison Wardwell, Pink Puma ve Evgeny Greshilov. Ayrıca 10 yıldır koreografi süreçlerimde sürekli yer alan Eliana Girard ile tekrar çalışmak isterim. 2015 için tekrar Marlo Fisken ve Kyle Deschamps ile bir araya gelmeyi ve The Last Goodbye'ın devamı niteliğinde bir çalışma yapmayı umuyorum. Hiç birimiz bu işin gerçek anlamda bir "elveda" olmasını istemiyoruz; tam tersi benim ve bir sanat formu olarak pole dance için güzel bir başlangıç. Bu iki yıldız performansçının çok yoğun olduğunu ve kendilerine yönelik çok fazla talep olduğunu biliyorum ama bir koreograf olarak her zaman hayal kurabilirim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder