Gün geçmiyor ki dünya yanarken aklım eften püften bir şeye takılmasın. Finlandiya’da yaşıyormuşum, üstelik küresel ısınma da yokmuşçasına, bugünkü derdim erotik hareket. Hadi bakalım, bir de buradan yakalım.
Direk dansı deyince zihinlerde cinsellikle yüklü imgeler beliriyor (genelde, özellikle de hiç pole stüdyosu görmeyenlerde :) ) Hatta cinselliğin kendisi toplumsal ahlak nezdinde kaybettiği için pole dans da kaybetmiş sayılıyor.
Şimdi pole’un başka tarzları var isteyen onu yapar, isteyen bunu yapar yazmayacağım tabii ki. Bunları seneler önce edepli pole türleri, edepsiz pole türleri diye yazdım. O zamanlar toplum daha hazır değildi. Seksili pole, seksisiz pole diye kıvıra kıvıra konuşuyorduk. Ama görüyoruz ki toplumun hazır olacağı falan yok, aksine bayır aşağı yuvarlanıyor. Ben de ne yapayım, ilk iş kariyer nette kollapsolog iş ilanlarına baktım. Bu alanda pek yükselme fırsatı yoktu açıkçası; beş yıl sonra kendinizi nerede görüyorsunuz diye falan sormuyorlar hiç. Beş yıl sonra dünyayı da bir yerde göremiyorlar herhalde. Neyse, işte ikinci iş olarak da bilgisayarın başına geçip pole erotik mi değil mi diye yazı yazmaya karar verdim. Bence mantıklı.
Aslında bir süredir biri gelse, bir şey dese de lafı yapıştırsam diye Bataille’ından Irigaray’ına elalem erotizm hakkında ne diyor okumaya çalışıyordum. Okudukça popoya pıt diye vuran parmağı yanmış gibi üflemek ve ayağa kalkarken önce dizleri düzeltip kalçayı seyirci tarafından fıyırdatmak dışında erotik hareket nedir diye aldı beni bir düşünce.
Bizim oraların havalarıyla başlayalım. Eros aşk, arzu, yaratıcı enerjiyle ilişkili bir figür. Mitolojik olarak yaratıcılık erkek tanrılar tarafından kıyın kıyın gasp edilmiş, benzer şekilde yaratıcı alanlardan kadınlar sistematik olarak dışlanmış. Erotik haz ve bedeni üzerinde karar verme hakkı da sadece insanın zulmünden uzak kalmayı başaran tek tük hayvana ve erkek insanlara tanınıyor. Yani erkeklere de asla tanınmıyor da en azından ‘haz başkasının bedeni üzerinde kurulan bir galibiyettir bu hak da sana aittir ey erkek’ diye yalandan bir mutabakat var. Aynı toplumsal mutabakat kadına da başkasının mutluluğundan alınan ikincil bir haz reva görüyor. Bu anlamda norm dışı kabul edilen pole dans başlı başına kadının (ve queer bedenin) kendi arzusuna sahip çıkma, kendi bedeninde hak iddiasında bulunma olarak görülebilir ve politika ile erotikanın kesiştiği bir yer olarak düşünülebilir.
Bu fikir açıkçası bana oldukça ikna edici geliyor ama kesmiyor. Pole repertuvarının postürleri, pozları ve hareket kalıpları seyirciye ve seyircinin arzusuna yönelik. Bir bakımdan bunda sıkıntı yok, erotik deneyim zaten bedenin sınırlarıyla, bedenler arası ilişkiyle, beklenti ve duygularla yakından ilişkili. Ama bir bakıma da sıkıntı var çünkü gerçekten de hep aldığımız eleştiride olduğu gibi kadın bedeninin metalaştırılmasına doğru da kaygan bir zemin oluşuyor. Tam da bir önceki paragrafta dediğim gibi başkası için yaşamanın kadın için normal olduğu dünyamızda.
İşte bu yüzden bedenin kendi deneyimiyle ilişkili de daha yakından düşünmek gerekiyor olabilir.
Tüketim odaklı toplumda erotik haz kavramının da diğer her şey gibi içi aşırı boşaltılmış, kelimenin anlamı çözülmeye yönelen bir gerilimden ibaret kalmış gibi. Halbuki arzu, farkındalık, neşeye, yaşama yönelmişlik, duyusal ve ruhsal yoğunlaşma gibi veçheleri de var. Böyle bakınca hareket ve de dans ve de pole dans, dansçı için bedenin geneline yayılan ve zihinsel bir derinlik kazanan bütüncül bir hale geldiğinde erotik olabilir gibi geliyor bana.
Bu deneyim bir zorluğu yenmeyle de alakalı olabilir, ekipman ve fizik yasalarıyla girdiğin ilişkiyle de, hareketin bedende yarattığı titreşimlerle bağlantıya geçmeyle de. Tam da adını koyamadığımız o ilk spinin hazzını hatırla bakalım, sanki oralarda erotik bir şeyler var. Neticede ne kadar beden varsa o kadar da erotizm vardır diyemez miyiz? Peki bunu önceliklendirsek nasıl hareket ederdik? Pole antrenmanımız neye benzerdi? Pole ile ilişkimiz nasıl evrilirdi sence?
İşte bunları düşününce lanet olsun diye nefesimi tuta tuta yaptığım trick yerine bedenin hoşlandığı yerlerde gezmesini tercih eder oluyorum. Kolay olmak zorunda değil ama keyifi olmak zorunda bana kalırsa. Hareket üzerinden farklı deneyimlere açılmak, oralardaki hissiyatı tatmak ve seçmek...
Şu gezmeye, dinlenmeye, eğlenmeye geldiğimiz beş para etmez harika dünyada yaşayacağımız deneyimi zenginleştirecekse bence düşünmeye, araştırmaya, denemeye değer.