skolyoz ameliyatı geçiren biri pole dance yapabilir mi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
skolyoz ameliyatı geçiren biri pole dance yapabilir mi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Eylül 2015 Çarşamba

Bir de omurgam olaydı...

Geçen gece bir rüya gördüm. Mübalasız şöyleydim rüyamda:


Ayak tabanlarımı kafamda hissediyor, nasıl o kadar bükülebildiğime şaşırıyordum. Coşkuyla uyandım. Ve hayır, hala omurga yerine titanyum bir sopa vardı sırtımda.
,
Şu zamana kadar pek çok arkadaşım ve öğrencimden tebrik aldım hayatımın her günü yaşayıp durduğum bu mücadele için ve biliyorum ki pek çokları için de bir nevi ilham kaynağı oldum.

Ne de olsa, ben yapabiliyorsam, herkes yapardı.

Evet, pole harika bir şey. Her anıyla, her acısı ve zorluğuyla heyecan verici bir dikey hayat yolu.

Bugün, bitmek bilmeyen PMS'imin de sonucu olarak, bu eşsiz yolda yaşadığım en ümit kırıcı anlarımı yazmak istiyorum. Biraz da iç dökme isteğiyle. Biraz da destek görme isteğiyle...

Konuyu bilmeyenler için bir açıklayayım. 14 yaşında 9 saatlik bir ameliyat geçirdim ben. Omurgamın T4-L1 bölgesi titanyum çivilerle birbirine bağlandı. Etrafı kemik dokusuyla kaplandı ve bu bölge bütünüyle hareket kabiliyetini yitirdi. Anterior girişle yapıldığından gövdemin sağ yanından sırtıma dönen ve 250-300 dikişle kapatılan kocaman bir ameliyat izi, altında kesilip birbirine yapışan bir çok kas dokusu, kırılan kaburgalar ve bir seneye yakın öne dahi uzatamadığım sağ kolum da cabası.

Normal bir insan gibi hayatını devam ettirebilir, demişti hekim.

Normal bir insanın pole dance'a gönül verip hayatını onun çevresinde şekillendirebileceğini düşünmemişti belki.

En kötüsü videoda kendimi dans ederken izlemek ey sevgili okuyucu. Nefret ediyorum o dimdik halimi görmekten! Ne kadar büyüyebilecek, ne kadar güzelleşebilecek hareketler nasıl da güdük kalıyor bende!

Bir de bendy body dediğimiz stretching dersleri var ki!  Hele de o dersleri ben veriyorsam... Sırtımın, boynumun, omuzlarımın aldığı içler acısı haller beni hayata küstürüyor.

Yoga'da da öyle. Yoganın kafasına yakından uzaktan yaklaşamamış olmamdan da kaynaklanıyor bu ama herkes yay oldukça, köprü kurdukça yakasım geliyor o stüdyoyu.

Ya da ileri seviye dersindeki kombonun en can alıcı yerinde bir titanic, bir janerio oldu mu, evet o stüdyoyuda yakasım geliyor!

Bir de yabancı bir eğitmenin dersinde yapamayacağım bir hareket olduğunda, durumumu açıklamam gerektiği zaman, kendimi bahaneci gibi hissetmekten nefret ediyorum.

Ya da sırtım ağrıyor dediğimde, "benim de" dediklerinde. Hayır abi, seninki böyle ağrımıyor emin ol!

Ya da başka biri "ya hiç esnek değilim, daha çok esnemem gerekiyor" dediğinde. Sınavdan geçer alan öğrencinin kalanın yanında ağlaması gibi bu.

Aslında bu liste uzayıp gider ama birden içim sıkıldı ve daha fazla yazmak istemediğime karar verdim. Onun yerine bu anlarda bana iyi gelen, içimi ferahlatan şu telkinimi paylaşayım: herkes kendi mücadelesini veriyor bu hayatta, herkes kendine özgü ve biricik. Benim başarısızlıklarım ve kazançlarım sadece beni bağlar ve günün sonunda hepsi sadece beni büyütür... büyütür...

25 Temmuz 2014 Cuma

Ağrı. Sızı. Dert. Tasa.

Dün gece nasıl sabah oldu, bugün nasıl yeniden akşam oldu ne siz sorun, ne ben söyleyeyim. Yine omzumdan başlayan tutulmalar bütün sırtımı sardı. Ağrı kesicilerle biraz uyuyabilmiştim ki bu sefer ilaçlar midemi yaktı ona kalktım. Şimdi yiyemeden, içemeden, hareket edemeden yatınıyorum.

13 Kasım'da bu blogu açarken -ki aynı tarih adam gibi çalışmaya başladığım günlere tekabül eder- herkesin bedenin farklı olduğunu ama benim durumumun iyice bir özel olduğunu biliyordum.

Kolay olmayacağını, çok zaman alacağını tahmin ediyordum.

İşte bazen unutuyorum, ama sağ olsun omurgam bana hatırlatıyor ve "dur" diyor.

Nikki ile konuştum gene. Şu skolyoz ameliyatlı polecu kızla. En büyük "no-no"ların başında twisted grip handspring geliyor şu seviyede, çalışma onu deli misin, dedi. O da bu hareketi ilk çalışmaya başladığında berbat sakatlıklar yaşayıp bırakmış. Ne zaman ki oblikleri falan yeterince güçlendirmiş, chinese griple falan yapmaya başlamış. Onları hiçbir zaman momentumla, aşırı kicklerle değil.

Taktik değiştirip omurga dostu bir şeylerle güçlenmem gerekiyor galiba. Reformer'a başlamayı düşünüyorum. 

Ayrıca yemişim Barselona'yı, orada da gezerim artık.

13 Şubat 2014 Perşembe

İki Skolyozlu Pole'cunun Sohbeti

Nikki Craven'le tanıştım internet üzerinden.

2005'te pole dance yapmaya başlamış. Amacı skolyoz ameliyatı sonrası kaybolan gücünü ve kendine güvenini geri kazanmakmış. Evet, dünyanın bir ucunda ve aynı benim gibi! 

Füzyonu T4-L2 (yani benimki ile aynı yerde hatta 3 omur da fazla)...



Başlangıçta oldukça zorlu bir süreç olduğunu, azıcık güç ve esneklikle çabaladığını ama sonra pole'a aşık olduğunu ve 2008'de eğitmenlik sertifikası alıp kendi stüdyosunu açtığını yazıyor. Biraz konuştuktan sonra öğreniyorum ki, füzyonlu bir çok öğrencisi de var! Füzyonun yeri ve büyüklüğü önemli ama herkes zamanla güçleniyor ve ağrılarından kurtuluyor diyor.

Bir gece önceki ballerina fail'lerim geliyor aklıma, soruyorum. Evet, bunun gibi hareketler özellikle daha zor bizim için, diyor. Ve bu hareketi ilk başardığı zaman ne kadar iyi hissettiğini anlatıyor. (Yani, yapılabiliyor!)

Alethea Austin'in stretch DVD'sini ve boştaki omurlarımla omuzlarımı esnekmek için fizik tedavici ile görüşmemi öneriyor


Sonra aşağıdaki sözü paylaşıyor: "Sahip olduğun yetenekleri kullan; sadece en iyi ötücü kuşlar ötseydi, ormanlar çok sessiz kalırdı."


16 Kasım 2013 Cumartesi

Bendy Mind

Dans derslerinden öğrendiğim bir şey varsa o da split açıklığının zihin açıklığıyla ilişkisi olması.

Saçma mı geldi? Açalım...

Dün, hayatımın amacını sorguladığım kötü günlerden biriydi. Beş yıldır sık sık böyle günler yaşıyorum.

Beş yıl önce Boğaziçi'nden mezun olurken önümde kendisiyle tam olarak ne yapacağımı bilmediğim uzun ve güzel bir ömür var gibi geliyordu. Bir kere, Türkiye'nin en iyi okulundan mezun olmuştum. Beklentileri karşılıyordum. Zeki, çevik ve ahlaklıydım. Belki de bu yüzden, hayatta gerçekten ne yapmak istediğimi düşünmek için zaman harcamamıştım hiç. Zaten bir şeyler kendiliğinden oluyordu. Bundan sonra da olacaktı.

Ama olmadı. Yaprak gibi savrulup durdum. Şirketlere girdim, şirketlerden çıktım. Müdürleri memnun ettim, müdürleri kızdırdım. Günün sonunda, bir şeyler daha çok satılsın diye incir çekirdeğini doldurmayacak işler yapmış oldum.

Ben gerçekten kimdim? Nede başarılıydım? Neye yeteneğim vardı? Ne istiyordum?

Velhasıl kelam, dün de bu sorularla cebelleştiğim kötü bir gündü. Hiç enerjim yoktu. 9'da yattım ve sabah dansa gitmemek için bahaneler uydurmaya başladım.

Ama afyonum patlayıp bahanelerimi önüme serecek zamanı bulamadan stüdyoya gittim ve streç dersinin ortalarında bir şimşek çaktı. Kendimi yeniden muktedir hissetmeye başladım.

Galiba bu benim için bir tür terapi.  Doğanın yamultup modern tıbbın kaskatı ettiği bedenimin sınırlarını  genişletmeye çalışırken aslında başarısız olma korkumun üzerine gidiyorum ben. Başkaları için minicik olan bir adım benim için dağlar, denizler aşmak demek. Sadece dans çalışırken beceremesem de denemekten keyif almayı öğreniyorum. Sonra kendi kendime diyorum ki, neden olmasın? Hayatımın diğer alanlarında da yapabilirim bunu. Bir şeyleri değiştirmek için çaba sarfedebilirim. Beceremesem de, sadece becerememiş olurum.

Bu kafalara girebilmek ne güzel, değil mi?



url.jpg



13 Kasım 2013 Çarşamba

Zor Diye Bir Şey Yoktur. İmkansız Zaman Alır!

Okuyan da beni azimli biri sanır. Her pazar günü liseyi ve üniversiteyi bırakacağım diye kendini yerden yere atan ben. Mezuniyetten sonra 5 senede 6 iş değiştiren ben. Gitar mı çalsam, çello mu çalsam, Fransızca mı öğrensem diye parasını ve vaktini -S E N E L E R C E- tüketen yine ben.

Çok iyi biliyorum ki, şu anki durumumda olmasaydım pole dance ile ilişkim de bu kadar muhabbetli olmayacaktı.

Durumumdan kastım anterior spinal fusion skolyoz ameliyatı. Yani şöyle bir şey:


Kısaca, 8 omurum titanyum çivilerle birbirine bağlanıp hareketsiz hale getirilmiş. Günlük hayatımı etkileyecek bir şey değil pek. Uzun süre oturunca ağrıyor, bir de kocaman ameliyat izim var ama that's it. 

Dans ederken ise siz fanilerin hiç bilmediği şeyler yaşıyorum. Sırtımın üst kısmı ve kollarım geriye doğru esnemiyor. Aynı şekilde belim de sağa doğru rahatça yatarken sol tarafa gitmek için dağlar, denizler aşıyor. Sol oblikler rambo gibi güçlenirlen, sağ bana mısın demiyor. Hızlı hareketlerde, yapışmamış omurlarıma fazla yük binmesinden olacak, paslanmış bir dişli çalışıyormuşçasına kesik kesik gidiyor üst bedenim.

Yine de, ya da belki de bu yüzden, direk dansı kadar eğlenceli, motive edici ve insanı bu kadar iyi hissettiren bir şey daha tanımadım. Her geçen gün ne kadar güçlendiğimi, omuz genişliğimin ne kadar arttığını görmek her şeye değer!

Bugün, üniversitede yaptığım gibi, her ders ne öğrendiğimi not alayım ki geriye dönüp gelişmeyi izleyeyim diye düşündüm. Ve bu blogu açmaya karar verdim. Vatana, millete hayırlı uğurlu olsun.